28 Nisan 2008 Pazartesi

FEN VE TEKNOLOJİDE PROGRAM GELİŞTİRME ÜZERİNE YAZILAN MAKALELER HAKKINDA YAPTIĞIM BİR ARAŞTIRMA (ÖZGÜNDÜR)

ARAŞTIRMA KONUSU: Dünya’da ve Türkiye’de fen programlarının gelişimi hakkında yazılan makalelerin araştırılması.

ARAŞTIRMANIN AMACI: Geleceğin öğretmenleri olarak fen ve teknoloji öğretim programlarının değişen ihtiyaçlar doğrultusunda şimdiye kadarki değişim ve gelişimini incelemek.

MAKALE İSİMLERİ:

1. Tarihsel Boyutuyla Okullarda Öğretim Programları ve Eğitim-Öğretim Yöntemleri

2. Fen Bilgisi Öğretiminin Tarihi Gelişimi

3. Fen Bilimlerinin Oluşumu Gelişimi ve Fen Bilgisi

4. İlköğretim Okullarında Fen Bilgisinin Önemi

5. Fen Bilimlerinde Program Geliştirme ve Uygulama Teknikleri Üzerine Bir Çalışma: İki Çağdaş Yaklaşımın Değerlendirilmesi

6. Yeni İlköğretim Programına Fen ve Teknoloji Dersinin Bir Ünitesinden Bakış “YENİ” Programa “YENİ” Kitaplar

7. Yeni Fen ve Teknoloji Dersi Öğretim Programının Uygulamadaki Etkililiğinin Değerlendirilmesi

8. İlköğretimde Yapılan Program Değişikliğinden İzlenimler ve Değerlendirmeler

GİRİŞ : Bu çalışmada öncelikle genel olarak programların cumhuriyetin ilanından bu yana tarihi gelişimi,ardından fen bilgisi(fen ve teknoloji)dersindeki programların gelişimi ve en sonunda da son programın değerlendirilmesini konu alan makaleler incelenecektir.

Not : Makalelerin aktarımından sonra yer alan yorum bölümleri tamamen tarafımdan,ön öğrenmelerimle sentezleyerek oluşturduğum kısımlardır.

Milli Eğitim Dergisi,Temmuz-Ağustos-Eylül 1998,Sayı:139,s.77

TARİHSEL BOYUTUYLA OKULLARDA ÖĞRETİM PROGRAMLARI

VE EĞİTİM-ÖĞRETİM YÖNTEMLERİ

CUMHURİYET DÖNEMİNDEKİ PROGRAM VE YÖNTEM DEĞİŞİKLİKLERİ :

“Cumhuriyet döneminde uygulanması düşünülen öğretim program ve yöntemleriyle ilgili ilk işaretler,Sakarya Meydan Savaşı’nın yapıldığı günlerde,(15.07.1921 tarihinde),Ankara’da toplanan Maarif Kongresi’nde Atatürk’ün yaptığı konuşmada görülmüştür.O,bu konuşmasında şöyle diyordu:(Bugünkü dille)

“Bugüne dek izlenen eğitim ve öğretim yöntemlerinin,ulusumuzun gerileme tarihinde en önemli etken olduğu inancındayım.Onun için,bir milli eğitim programından söz ederken,geçmişin boş inançlarından ve yaradılışımızın nitelikleriyle hiç de ilgili olmayan düşüncelerinden,Doğudan ve Batıdan gelen tüm etkilerden büsbütün uzak,ulusal yaradılışımıza ve tarihimize uygun bir kültür düşüyor.Çünkü,ulusal dehamızın tam olarak gelişmesi,ancak böyle bir kültürle sağlanabilir.Herhangi bir yabancı kültürü şimdiye dek izlenen yabancı kültürlerin yıkıcı sonuçlarını tekrar ettirebilir.Kültür yapıldığı,geliştiği yerin özelliklerine bağlıdır.Bu yer ulusun karakteridir.

Çocuklarımız ve gençlerimiz yetiştirilirken,onlara,özellikle varlığı ile,hakkı ile,birliği ile çatışan bütün yabancı öğelerle savaşma gereği ve ulusal değerleri ,tam bir coşku ile,her karşıt düşünce önünde,şiddetle ve özveriyle savunma zorunluluğu iyice öğretilmelidir…”1

Büyük Atanın bu sözleri,ülkemizde yapılması gereken okul programlarının ve uygulanması gereken öğretim yöntemlerinin ipuçlarını vermektedir., doğunun ve batının etkisi altında kalmadan,doğrudan doğruya Türklüğümüze,ulusal ve tarihsel doğamıza uygun şeylerin öğretilmesini istemektedir.

Bu genel düşüncelerin yanında Atatürk,programlarda “gereksinimlerimize uygunluk,hayatilik,doğamıza uygunluk” gibi temel eğitim ilkelerine de temas etmiştir.Yöntemlerde de “edilgenliği,alıcılığı yani ezberciliği”değil; “düşünmeyi,bir işi planlamayı,bir iş ya da eser ortaya koymayı,yani aktif bir öğretim ortaya koymayı” salık vermiştir.Atatürk,bu konuşmasındaki düşüncelerini,daha sonra T.B.M.M.’de konuşmalarında (01.03.1922)daha net bir biçimde şöyle ifade etmiştir: “Eğitim ve öğretimde uygulanacak yöntem, bilgiyi insan için gereksiz bir süs, bir baskı aracı ya da bir uygarlık zevkinden çok,yaşamda başarıya ulaşmayı sağlayan,işe yarar ve kullanılabilen bir araç durumuna getirmektir.”2

Atatürk’ün Milli Eğitimde uygulanacak temel ilke ve yöntemleri bir bütün halinde açıklayan genelge, “Misak-ı Maarif” adıyla da anılır.Bu genelgenin özeti şudur:

“1.Cahilliği ortadan kaldırarak ,ulusal ve çağdaş eğitimi yurdumuzun en uzak köşelerine kadar götürmek;

2.Yeni kuşakları,geleceğin gereksinimlerine göre hazırlamak;

3.Gençleri fikren çok kuvvetli,bilim ve ahlak bakımlarından sarsılmaz bir karakter ile donatmak;

4.Ülkeyi ekonomik bir köleliğe bırakmayacak dimağları hazırlamak;gençleri ,çalışmak fikri ve üretim amaçları ile yetiştirmek;

5.Ulusçu,halkçı,devrimci ve laik Cumhuriyet yurttaşları olarak yetiştirmek;

6.Orta dereceli okullar,orta insanlar yetiştiren bir gerçek hayat okuludur.Buradan çıkanların hayata güvenle bakabilmelerini sağlamak.

7.Her şeyde kuvvetli ve azimli olmak:korunacak haklarımız,ulusal,uygar ve insani ülkülerimiz var.Zayıflık bütün kötülüklerin anasıdır.Bu nedenle kuvvetli,sorumluluk sahibi,kendisine güvenen ve haklarını korumasını bilen yurttaşlar yetiştirmek.”3

Bu genelge daha sonraki yıllarda Milli Eğitim çalışmalarına temel olmuş ve bilimsel kurullarda buradaki düşünceler üzerinde çalışmalar yapılmıştır.Cumhuriyetin ilk yıllarında çıkan yasa ve yönetmeliklerde ,programlarda bu genelgenin etkisi vardır.Bu etki 50 li yıllara kadar devam etmiştir.4

YORUM :

Okul deyince aklıma ilk önce toplumsal dinamizmi yükselten, yaşamsal sorumlulukları yükleyen ve topluma ve doğaya uyumu sağlayan eğitim kurumu geliyor.İşte bu nedenle okullarımızdaki gidişe yön veren öğretim programları olabildiğince titiz,anlamlı,günün koşullarına uygun biçimde hazırlanmalıdır.Çünkü ben de dahil çoğu arkadaşımın sıklıkla sarf ettiğimiz “Biz bunu nerede kullanacağız?” şikayeti artık geride kalmalı.Kaldı ki her sabah uyandığımızda bizi karşılayan teknoloji fırtınası, fen bilimlerine günlük hayattan verilebilecek örnekleri içine alarak ilerlemektedir.(gereksinimlerimize uygunluk)

Amerika’nın 1945’de Hiroşima’ya attığı atom bombasının acısını yaşayan Japonya, savaşın kara yüzünü görmüş ve ardından teknolojide büyük ataklar yaparak 1980’li yılların hürriyet ve refah içinde yüzen ülkesi olmuşsa bunu eğitim sistemine borçludur.İşte yaşam şartlarının bir ülkenin eğitimiyle nasıl değiştiğini gösteren en iyi örnek.Onların deyimiyle “Tapınağa yakın oturan dua etmeyi çabuk öğrenir.”(hayatilik)

Genelgede Atatürk’ün eğitimi programlamaya zemin hazırlayacak gerçekten çok değerli sözlerine yer verilmiştir. Özellikle Atamızın belirttiği gibi programlarda gereksinimlerimize uygunluk,hayatilik ve doğamıza uygunluk gibi dikkat edilmesi gereken faktörler yukarıda belirttiğim sebeplerden dolayı çok önemlidir.

Milli Eğitim Dergisi,Ocak-Şubat-Mart 1983,Sayı:60,s.41 :

FEN BİLGİSİ ÖĞRETİMİNİN TARİHİ GELİŞİMİ

CUMHURİYET DÖNEMİ :

“Cumhuriyet döneminde fen eğitimi konusunda çeşitli dönemlerde atılımlar gözlenmektedir.1929-1930 öğretim yılında,özellikle öğretmen okullarının laboratuarlarını donatmak üzere yurt dışında fizik-kimya-biyoloji ders araç ve gereçleri,projeksiyon makineleri,haritalar gibi eğitim teknolojisi alanında malzemelerin satın alındığını gözlemekteyiz.

Programlar:

Cumhuriyetin ilanından hemen sonra 1924’te programlar üzerinde genel değişikliklere gidildi. “Tabiat Tetkiki” adı ile bir ders programa girdi.1926 programında “Tabiat Dersi” içeriğinde bulunan fizik ve kimya ile ilgili konular “Eşya Dersleri” adı ile ayrıldı.1936’da bu dersler tekrar “Tabiatbilgisi” adı altında birleştirildi. 1962 programında “Fen ve Tabiatbilgisi” adını alan ders ,1968’de Fenbilgisi oldu ve 1975’te ve 1977’de küçük değişikliklerle uygulama devam etti.”5

FEN BİLİMLERİNİN OLUŞUMU,GELİŞİMİ VE FEN BİLGİSİ

Eğitim kurumlarında toplumun yeni yetişmekte olan bireylerine, fen eğitimi veren

öğretmenlerin öncelikle yanıtlamaları gereken bir dizi soru vardır. Bunların başında,

"Bilim nedir?" "Bilim adamı nasıl çalışır?" "Günümüz bilim ve teknolojisine ulaşmak

için insanoğlu nasıl bir uğraş vermiştir?" gibi sorular gelir. Bu soruları yanıtlamak,

soruların temelindeki felsefeyi anlamak bir fen öğretmeni için çok önemlidir.

Kuşkusuz okulda fen eğitimi alan öğrencilerin tümü gelecekte bilim adamı olmayacak,

onların büyük bir bölümü yaşamlarını farklı ilgi alanlarında devam ettirmelerine

rağmen fenle ilişkilerini sürdüreceklerdir. Bu bakımdan, okullardaki fen eğitimiyle

öğrencilere, bilgiye ulaşma ve bilgiyi kullanma yolları öğretilerek onların bilimsel

anlayış geliştirmeleri ve bilim okur-yazarı olarak yetişmeleri amaçlanmaktadır.

Belirtilen amaç doğrultusunda yetişen bireyler, gerek doğal çevreye gerekse

toplumsal çevreye daha kolay uyum yapabilecekler ve gelecekte üstlenecekleri görev

ve sorumlulukları daha etkili biçimde yerine getirebileceklerdir.

Bu ünitede önce, ilk insandan günümüze kadar bilimsel gelişmelerin oluşumu tarihsel

bir süreç içinde incelenecek, daha sonra da bilimsel gelişmelerin fen eğitimi

programlarına nasıl yansıdığı ve fen eğitimini nasıl etkilediği üzerinde durulacaktır.

Fen Bilimleri Eğitimindeki Gelişmeler

Bilim ve teknolojideki gelişmelere paralel olarak okullarda okutulan fen eğitimi

programlarının amaç, içerik, yöntem ve değerlendirme boyutlarında değişme ve

gelişmeler olmuştur. Okul içinde ve dışındaki değişme ve gelişmeler fen eğitimi için

önemli dönemeçler oluşturmuştur.

- Fen eğitimiyle ilgili olarak 1900-1930 yıllarını kapsayan dönemde neler yapılmıştır?

Bu dönemde fen eğitimiyle ilgili program geliştirme çalışmaları başlatılmış, bu amaçla fen eğitimi programları hızla gözden geçirilmiştir. Nitekim 1915 yılında yapılan çalışmalar sonucunda fen derslerinin amaçları şöyle belirlenmiştir:

• Öğrencilere yaşadıkları çevre hakkında bilgi vermek ve onlara günlük yaşamda karşılaştıkları problemlerinin çözümünde yardımcı olmak.

• Öğrencileri anlamlı öğrenmeler için güdülemek.

• Öğrencilere meslek seçimiyle ilgili danışmanlık yapmak.

• Öğrencilere doğru bilgiye ulaşma yöntem ve tekniklerini kazandırmak.

- Fen eğitimiyle ilgili olarak 1930-1945 yıllarını kapsayan dönemde neler yapılmıştır?

Bu dönemde, İkinci Dünya Savaşının da etkisiyle fenle ilgili günlük yaşamdaki uygulamalar,örneğin, ışık ve elektrik gibi konular ders programlarında yer almaya başlamıştır. Zamanla fen ,öğrencilere sadece olgusal bilgilerin verildiği bir ders haline gelmiştir. Bununla birlikte, öğrencilerde bilimsel süreç becerilerinin ve bilimsel tutumların geliştirilmesi gözardı edilmiştir.

- Fen eğitimiyle ilgili olarak 1945-1955 yıllarını kapsayan dönemde neler yapılmıştır?

İkinci Dünya Savaşı sonrası yılları kapsayan bu dönemde fen eğitimiyle öğrencilere,

bilimsel bilgilerin yanısıra, bilgiye ulaşma yollarının öğretilmesi ve onlarda bilimsel

tutumların geliştirilmesi amaçlanmıştır. Bu dönemde fen eğitimiyle ilgili laboratuar

çalışmaları da önem kazanmıştır. Bu dönemde bilimsel yöntem olarak

problem çözme yönteminin kullanılması, veri toplama, denence kurma, verileri çözümleme

ve sonuca ulaşma fen eğitiminin öncelikli amaçları arasında yer almıştır.

- Fen eğitimiyle ilgili olarak 1955-1970 yıllarını kapsayan dönemde neler yapılmıştır?

Fen bilimlerindeki en önemli gelişmelerin bu dönemde gerçekleştiği görülür. Bu

dönemde geleneksel fen eğitimi programlarının, öğrencileri şimdiki ve gelecekteki

yaşamlarına hazırlamadığı, gelişen teknolojiyi anlayan ve onu uygulayan bireyleri

hazırlamada yetersiz kaldığı anlaşılmıştır. Bu görüşün ortaya çıkmasında Sputnik

adlı uzay gemisinin ilk kez Sovyet Rusya tarafından uzaya gönderilmesi de etkili olmuştur.

Bunun sonucunda fen eğitimi programlarının geliştirilmesi çalışmalarına

hız verilmiştir. Bu arada Amerika Birleşik Devletleri'nde başlatılan fen eğitimiyle ilgili

program geliştirme çalışmaları diğer ülkelerin fen eğitimi programlarını da

olumlu yönde etkilemiştir. Örneğin Türkiye'de 1968 yılında pilot olarak uygulamaya

konulan modern fen ve matematik programları bu gelişmelerin bir yansımasıdır.

Bu dönemde fen bilimleriyle, bilimsel bilgiye hızla ulaşabilen, yeni bilgiler üretebilen,

çağdaş teknolojileri etkili ve verimli olarak kullanabilen bilimsel tutum ve davranışlara

sahip bireylerin yetiştirilmesi öncelikli amaç olarak belirlenmiştir.

- Fen eğitimiyle ilgili olarak 1980 sonrası dönemde neler yapılmıştır?

1980'lerden sonra gelişen fen eğitimiyle bireylerin, sadece bilimin doğasını anlamaları

değil, iletişim becerilerini geliştirmeleri de amaçlanmıştır. Bu dönemde fen bilimleri

yoluyla bireysel ve toplumsal gereksinmelerin karşılanabilmesi için, bireylerin

donanımlı hale getirilmesi ve bu yönde çaba gösterilmesi ön plana çıkmıştır.

1990'lı yıllarda da toplumsal sorunların çözümünde, fen eğitiminde insani, teknolojik

ve etik boyutların birlikte ele alınmasına yönelik amaçlar tartışılmaya başlanmıştır. 6

YORUM:

Bireyler çevresinde olup bitenleri anlamlandırmak için fen bilimlerine ihtiyaç duymuşlardır.

Önceleri dinin etkisinde yorumlanan pozitif bilimler, Reform ve Rönesans sonrasında gerçekleşen bilimsel ve teknolojik gelişmelerle bağımsızlığını kazanmıştır.Dolayısıyla Dünya’da ve Türkiye’de fen öğretimi programları yeniden gözden geçirilmiş ve program geliştirme çalışmaları başlatılmıştır.(Ülkemizde,1968 yılında pilot çalışmalarla başlatılan modern fen ve matematik programları bu çalışmaların bir örneğidir.)

Ülkemizde ilköğretimin ilk üç yılında fenle ilgili konular, hayat bilgisi dersi içinde okutulmaktayken(Genel öğretim ilkelerinden bütünlük ilkesi) ,4.ve 5. sınıflarda fen bilgisi dersine özelleşmiştir.Aynı ders 6-8.sınıflarda daha özelleşmiş ve liselerde farklı disiplinlere(Fizik,Kimya,Biyoloji) ayrılmıştır. Bu işleyiş çok anlamlıdır.Çünkü çocuğun eğitilecek yönlerinin bir bütün olarak ele alınıp değerlendirilmesi gerekir.Çocuk bedensel ve ruhsal kuvvetler(düşünce, duygu, irade vb.)bakımından bir bütün olarak ele alınmalı ve her yönü dengeli olarak eğitilmelidir. Zaten bedensel ve ruhsal kuvvetler sürekli olarak birbirlerini etkilerler ve birbirine bağlıdırlar. Sadece bedeni geliştirip zihni ve ahlâkî yönler geliştirilmezse, veya bunun tersi durumlarda dengesiz; hem topluma hem de kendine zararlı olabilecek insanlar yetişmiş olur.

Bu ilke aynı zamanda bilgilerin birbirine bağlı ve birbirini tamamlar mahiyette sunulması demektir. İlkokullarda toplu öğretim uygulamasının yapılmasının gerekçesi de budur. "İlkokul çağındaki çocuk, varlıkları, olayları ve kendisine öğretilmek istenen bilgileri bilim dallarına göre sıralanmış bir halde kavrayamaz. O, genel olarak varlıkları ve olayları toptan algılama durumundadır." Toplu öğretim 1926 İlkokul Programı ile sadece ilkokul birinci devre sınıfları için düşünülmüş ve eğitim sistemimize girmiştir. 1968 İlkokul Programı ile birlikte ilkokulun bütün sınıflarında toplulaştırma başlatılmıştır. Aşağıdaki şekilde ilkokul birinci devrede yapılan toplulaştırma gösterilmiştir.7

Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi(1992). 8, 185-188.

İLKÖĞRETİM OKULLARINDA FEN BİLGİSİNİN ÖNEMİ

Fen, günlük hayatın bir parçasıdır..Hangi yaşta olursa olsun, bütün insanlar içinde yaşadıkları dünyayı yöneten temel fen prensiplerini öğrenmek isterler. 6-14 yaşları çocukların en meraklı, en araştırıcı olduğu yaşlardır ve çocukların en çok merak ettikleri, en çok soru sordukları konular fen konularıdır. .

Çocuklar; ne oldu,nasıl oldu, niçin oldu bilmek isterler ve çevreleriyle ilgili doğuştan merakları vardır. Bunu anlamak için soru soran bir çocukla birkaç saat geçirmek yeter. Dönen topacı, çalan saati merak ederler. Uçurtma nasıl uçuyor, gemiler nasıl yüzüyor, gök kuşakları nasıl meydana geliyor; uzayda insan nasıl yürüyor öğrenmek isterler. Oyuncakları söker, onların nasıl çalıştıklarını araştırır, anlamaya çalışırlar ve çalışırken saatler geçirirler, incelemekten, araştırmaktan yorulmazlar. Bir konuyu öğrendikçe, o konuyla ilgili yeni sorular sorarlar: Duman nereye gider, televizyona resimler nasıl gelir, karanlık nereden gelir, kuşlar yumurtadan nasıl çıkar gibi sorularla anne babalar ve öğretmenler sık sık karşılaşırlar (Gega 1968, s.)8 12 yaşına kadar çocuklar; gözlem yapma, biriktirme, araştırma, sınıflandırma,sıralama ve sorgulama yaparlar. 7-12 yaşlar arasında, araştırmacı özellikleri en üst noktasına gelen "Bilim adamları"dırlar. Öğretmenler ve bilim adamları olarak bize düşen, bu meraklarını canlı ve işler tutmaktır (AlIen, 1991, s. V)9 .Bu nedenle onlara, dikkatlerini çeken, ilgilerini canlı tutan, kavramlar, kurallar ve çözümler oluşturmalarına yol açacak, yapılması kolay etkinlikler vermeliyiz.

Çocukların, fen problemlerini çözme yetenekleri geliştikçe ve yaratıcılıkları arttıkça çevreleri ile iletişim kurmaları, hayat problemlerini çözmeleri daha kolaylaşacaktır. Böylece kendi öğrenmeleri üzerinde de kontrol kurabileceklerdir. Öğrencilerin, fen becerileri gelişirken, pratik hayattaki becerileri de artacak ve fenle birlikte diğer konuları öğrenmeleri de kolaylaşacaktır. Dolayısıyla her zaman,her yerde; her konuda; bir problemin kurulması, konu hakkında bilgi ve veriler toplanması,açıklama, organizasyon, veriler arasında ilişki kurma, karar verme, sonuca

gitmede de fen etkili olacaktır. Problem çözerken veya karar verirken; yaratıcı düşünme becerisi kullanırken, çözümün mümkün olan en iyi çözüm olmasına yardım ederken, diğer faktörler içinde en mümkün ihtimali hesaplarken, mümkün olan en iyi kararı verebileceklerdir(Smith 1982, s. 7)10.

Fen bilgisini, önemine rağmen, acaba yeterince öğretebiliyor muyuz? 19 Şubat 1992 tarihli bir gazetede yayınlanan habere göre: Anadolu Liseleri giriş sınavındaki başarı oranının incelenmesi, ilginç bir sonuç ortaya çıkarmış ve 1991 Anadolu Liseleri giriş sınavına katılan 204 bin ilkokul son sınıf öğrencisinden 35 bin öğrencinin sıfır puan aldıkları belirlenmiştir (Milliyet Gazetesi)11. Bu olumsuz durumdan kurtulmanın yollarından biri de, okul programının, fen ünitelerinin amaç, içerik ve metot bakımından yeni baştan ele alınmasıdır. Türkiye'nin değişen dünyada yerini alabilmesi, çağa ayak uydurabilmesi için, Milli Eğitim'de köklü değişiklikler yapmak, Milli Eğitim'in problemlerini cesaretle ortaya koyup, tartışmak ve bu problemlere çözüm yolları aramak durumundayız.

FEN ÖĞRETİMİNİN BAŞLICA AMAÇLARI:

- Sınıfta hareketli bir fen ortamı yaratmak,

- Bu ortama bütün öğrencilerin katılımını sağlamak,

- Günlük hayatla fen arasında ilişki kurmak,

- Fen konularında beceriler öğretmek,

- Fen ve teknoloji okur yazarlığı geliştirmek,

- Fen konuları ile sosyal konular asında ilişki kurmak,

- Kullanarak, yaparak,deneyerek,öğrenmeyi tamamlamak,

- Fen konularını kişisel düzeyde yararlı hale getirmek,

- Öğrencileri fen ve teknoloji için hazırlamak,

- Öğrencilerin,fen çevresinde sorumluluk taşımalarına yardım etmek,

- Öğrencileri, fen konusunda heveslendirmek, meraklarını arttırmak, onların

Daha fazla araştırıcı olmalarını sağlamaktır. (Alien,a.g.e.).

Fen bilgisinde öğretmenin amacı;bütün öğrencilerin mükemmel bir fen programına

hazırlanması, sadece fen konusunda çalışacak bilim adamları yetiştirmek

değil, aynı zamanda yeni teknolojileri kullanabilen, bilimsel ve temolojik kararlar

verebilecek vatandaşlar yetiştirmek olmalıdır. 12

YORUM:

Çocuklara araştırma ruhu çok küçük yaşlarda kazandırılmalıdır.Okullar onların meraklarını bastırmaya değil de daha da arttırmaya,soru sormalarına fırsat veren kurumlar olmalıdır.Öğrencilerin üst düzey düşünme becerileri(problem çözme,bilimsel süreç becerileri) kazanması için ezberden uzaklaştırılıp nedenini nasılını araştırmaları sağlanmalıdır.

Özellikle bilim çağını yaşadığımız günümüzde,okul dışında teknolojiyle iç içe yaşayan çocuklara okulda bilim ve teknolojiden uzak,kopuk bir eğitim-öğretim sürdürmek hiç mantıklı olmayacaktır.Bu nedenle programları toplumun değişen ihtiyaçlarını göz önüne alarak sürekli geliştirme çalışmaları yapılmalıdır.Bu çalışmalar yapılırken de seçilen içerik(fen kitapları) öğrencilerin bilişsel,fiziksel,devinişsel ve dil gelişimlerine uygun olmalı ki çocuk için anlamlı olsun.Bir de kitaplardaki içeriğin çok kalabalık,aşırı yüklenmiş olmasından ziyade az,öz ve birbiri arasında ilişkili olması daha uygun olur.

Çocukların merak ettikçe sordukları soruları cevaplayacak öğretmenler de onların düzeyine uyan bir dil ve üslupla karşılık vermelilerdir.Her geçen yıl çocuklar daha erken bilgi ve teknolojiyle tanıştıkları için öğretmenler de gündemi iyi takip etmeli,işlenen konulara hayatın içinden ikna edici örnekler seçmelidirler.Ayrıca onlar için düzenlenen hizmet içi eğitim kurslarına katılmaya teşvik edilmelidirler.

Öğretmenler içeriği işlerken öğrencilerinin öğrenirken bireysel farklılıkları olduğunu göz önünde bulundurup olabildiğince farklı yöntem ve tekniklerle öğrenmeyi kolaylaştırmalıdırlar.Nitekim aynı öğreten hakkında farklı öğrencilerin farklı ifadeler kullanması her sınıfta dersin havasının farklı olmasındandır.

Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi(1995), 11, 149-155.

FEN BİLİMLERİNDE PROGRAM GELİŞTİRME VE UYGULAMA TEKNİKLERİ

ÜZERİNE BİR ÇALIŞMA: İKİ ÇAĞDAŞ YAKLAŞIMIN DEĞERLENDİRİLMESİ

Ülkelerin gelişmesinde fen bilimlerinin büyük önemi olduğu tartışılmaz bir gerçektir.Bu yüzden fen bilimleri eğitiminin kalitesini arttırmak için büyük çabalar sarf edilmektedir.Bu çabalar çoğunlukla müfredat programını iyileştirme ve iyileştirilen bu programları etkili bir şekilde yürütecek imkanları okullara sağlamak ve uygun öğretim yöntemleri geliştirmek üzerine yoğunlaşmaktadır.

Fen bilimleri eğitiminde en büyük gelişme 2.Dünya savaşından sonra yaşanmıştır.Rusya’nın 1957’de ilk uyduyu uzaya fırlatması öncelikle ABD’yi ardından İngiltere ve diğer gelişmiş batı ülkelerini harekete geçirdi.Teknolojik yarışta geri kalmak istemeyen bu ülkeler çareyi yeni ve çağdaş fen bilimleri müfredatının geliştirilmesinde gördüler.Bilim adamlarınca önerilen projelerin desteklenmesi sonucunda kısa zamanda çok sayıda yeni fen bilimleri müfredatı geliştirildi.Bu yeni programların genel felsefesi,yeni nesilleri araştırmacı bir ruhla yetiştirmekti.Böylece teknolojinin geliştirilmesi aşamasında ve endüstride ihtiyaç duyulan elemanlar yetiştirilecek ve kalkınma hızlandırılacaktı.Bu felsefe giderek bütün dünya ülkelerinde kabul görmeye başladı.Dünyada ulaşılan bu günkü teknolojik gelişmişlik sayesinde bu akımın büyük ölçüde katkıları olduğu bir gerçektir.

Gelişmekte olan ülkeler bu yarışa daha ziyade batıda geliştirilen fen programlarını tercüme yolu ile uyarlayarak katılmışlardır.Çünkü program geliştirme hem pahalı,hem zaman alıcı ve hem de yetişmiş eleman gerektiren bir iştir.Günümüzde tercüme yoluyla başka ülkelerden yapılan program uyarlamalarının istenilen seviyede faydalı olmadığı yargısına varılmıştır.(Ayas,Çepni ve Akdeniz 1993).Bunun en büyük nedeni,bu programların geliştirildikleri ülkelerin sosyo-ekonomik ve kültürel yapısına uygun olarak geliştirilmiş olmalarıdır.Ülkemizdeki fen bilimleri eğitimi genellikle batıdaki gelişmelerin etkisi altında kalmıştır.

1950-70 döneminde batı ülkelerinde geliştirilen fen bilimleri programları,iyi bir başlangıç gibi görünmesine rağmen yetenekli öğrencilere hitap etmesi,diğer öğrencilerin derse ilgisini azaltmıştır.Öğrencilerin fen bilimlerine bakış açısını değiştirme adına yeni müfredatın geliştirilmesi için çalışmalara başlandı.Bunun sonunda ortaya çıkan en önemli iki yaklaşım:Öğrenme Halkası ve Bütünleştirici Öğrenmedir.

1.Öğrenme Halkası

Piaget’in zihinsel öğrenme teorisini temel alan bu metod;inceleme veya veri toplama,kavram tanıtımı ve kavram uygulaması adımlarını içerir.

İnceleme ve veri toplama aşamasında öğrenciler yeni bir öğrenme ortamında kendi kendilerine yaşantı geçirir.Bu sırada pek çok yeni maddeyle etkileşim içinde olur.Bu yeni deneyimlerden zihinde sorular veya karmaşıklıklar ortaya çıkar ki bunlar öğrencinin önceki birikimleriyle karşılanamayacağından merak düzeyi artar.

Kavram tanıtımı aşamasında öğrenciye yeni bir kavram veya prensibin tanımı verilir ki öğrenci bunu kullanarak yeni kazandığı deneyimlerinin yorumlayabilir.Bu ilişkilendirme ne kadar iyi yapılırsa öğrenme o kadar kolay olur.

Kavram uygulama aşaması olan üçüncü adımda ise öğrenciler öğrendikleri kavramları yeni ve farklı durumlara uygulayarak pekiştirme yaparlar.Bu aşamada öğrencinin araç-gereç ve malzemeler ile fiziksel deneyimi,öğretmen ve diğer öğrencilerle iletişim faaliyetleri önemli bir rol oynar.

2.Bütünleştirici Öğrenme Modeli

Bu model öğrencilerin daha önceki deneyimlerinden ve ön bilgilerinden yararlanarak yeni karşılaştıkları durumlara anlam verebileceklerini savunan ve bir psikolog olan M.Wittrock tarafından geliştirilmiştir.Bu modelin temeli Ausubel’in “öğrenmeyi etkileyen en önemli faktör öğrencinin mevcut bilgi birikimidir.Bu ortaya çıkarılıp ona göre öğretilmelidir.”cümlesine dayanmaktadır.Ausubel’e göre öğrenciler duyu organları yardımıyla aktif bir şekilde alınan algıladıkları bilgiyi ancak yapılandırırlar veya bütünleştirirler.Bu öğrenme modeli de dört ana bölümde incelenmektedir:

Birinci aşamada öğrencilerin dikkatini konuya çekebilmek için bir oryantasyon yapılır.Ayrıca,öğrencilerin ön bilgileri ve bu bilgiler içerisindeki alternatif fikirleri ortaya çıkarılır.Eğer öğretim programının bir öğretmen rehber kitabı yok ise bu aşama verilmek istenen konunun işleneceği zamandan birkaç hafta önce sınıf tartışması veya yazılı testler yardımı ile yapılmalıdır.Böylece öğretmen dersini sınıfın düzeyine göre hazırlama fırsatı elde etmiş olur.

İkinci(odaklanma) aşamasında öğretilmesi istenen kavramla ilgili deneyimler bu aşamada öğrencilere kazandırılır. Çok değişik yaklaşımların kullanılabildiği bu aşamada öğretmenin rolü öğrencileri motive edici yaklaşımlar kullanmak ve sorduğu sorularla onları düşünmeye ve yorumlamaya sevk etmektir.

Üçüncü(mücadele) aşaması öğrencilerin düşüncelerini sorguladığı, karşılaştırdığı ve değiştirdiği aşamadır. Bu aşamada verilmek istenen kavram,öğretmen tarafından çok değişik yöntem ve kaynaklar kullanılarak verilir.

Dördüncü(uygulama) aşamasında yeni kazanılan bilginin başka durumlara öğrenciler tarafından uygulanması aşamasıdır. Bu aşama öğrencilere dersin başı ile sonu arasında kendi bilgi yapılarında meydana gelen değişiklikleri gözden geçirme fırsatı vererek öğretmen tarafından sonlandırılır. Bu aşamanın en önemli özelliği yeni kavramların pekiştirilmesini amaçlamasıdır. 13

YORUM:

Anladığım kadarıyla bizim bu dersin kapsamında araştırma yapmamız,programların gelişimini incelememiz, öğrenme halkasının ilk basamağını oluşturuyor.Yani inceleme,veri toplama kısmında makale taraması yapmamız konu hakkında bilgi edinmemize yardımcı olurken bir taraftan da merakımızı arttırdı.Çünkü geliştirilen programlar hakkında herkesin bir fikri var.Bunlar yeri gelmiş tamamen birbirine zıt bir şekilde anlatılmıştır.En doğrusunu öğrenmek için derse olan ilgi ve merakımı artırdı.

Konunun tartışması yapılırken kavramlar zihnime yerleşecek ve sonra da programı sınıflara ,ünitelere göre tek tek incelerken uygulamasını yapmış olacağım.

Bütünleştirici öğrenme modelinde de hazır bulunuşluk kontrol edilip ona göre derse yön verilmesi anlatılmak isteniyor.Burada da öğrencilerin bilgiyi yapılandırması ve bütünleştirmesi gerektiği anlatılmıştır.

Yeni geliştirilen programın da öğretmen ,öğrenci ve uzman görüşleri dikkate alındığında yapılandırmacı(constructivist) yaklaşım ile tasarlandığı kolaylıkla görülmektedir.Ancak program kitabında belirtilen kazanımlar eleştirel bir gözle incelenecek olursa davranılçı(behavioristic) yaklaşımın etkilerini görmek mümkündür(Çakıroğlu2005)14.Ayrıca programın öğrencilere kazandırmayı hedeflediği beceriler dikkate alındığında sosyal yeniden yapılandırmacılık felsefesi değil,farklı felsefelerin ve yaklaşımların etkisi altında olduğu söylenebilir.Yani yeni programın eklektik bir yaklaşım ile tasarlandığını söylemek daha doğru olacaktır.Ancak yapılandırmacı felsefesi ağır basmaktadır.

Öğretmen Dünyası(Dergi) 329,yıl:28,Mayıs 2007,s.24-25

Yeni İlköğretim Programına Fen ve Teknoloji Dersinin Bir Ünitesinden Bakış

“YENİ” PROGRAMA “YENİ” KİTAPLAR

Öğretmenliğim sırasında program değişiklikleriyle karşılaştım.1968-1985 yılları arasında ortaöğretim kurumlarının bir bölümünde uygulanan modern fen programlarının uygulanışını yaşadım.

O yıllarda modern fen programları için Bakanlıkça yapılan hazırlıklar,öğretmenlerin hizmetiçi eğitimlerine gösterdikleri ciddiyet,ders araç-gereçlerine verilen önem,programın yönetilmesini üstlenen üniversitelerin seçkin bilimcilerinin çalışmaları,eğitim tarihimizde unutulmayacak değerli çalışmalardır.

O programda öğrenciler,laboratuarlarda bir bilim adamı gibi çalışırlardı.Öğretmenin tahta başında konu anlatması yoktu.Ezberleme en düşük düzeye inmişti.Laboratuarda 40 öğrenci 2 saat boyunca arılar,karıncalar gibi etkinlik gösterirdi.

Öğretmenler istekle,beğeniyle başlamışlardı uygulamaya.İlk yıllar,yaz tatilleri hizmetiçi kurslarla geçmişti.Program 15 yıla yakın uygulandı.1980’lerden sonra tavsama başladı.1984’ten sonra uygulamaya son verildi.Neden son verildi?Bunu iki nedene bağlıyorum:Bir,ders araç-gereçlerinin bakımı süreklilik ve emek istiyordu.Ders deneylerinin hazırlığı yorucu idi.Öğretmenlere laboratuar için ek ücret verilmesine karşın bu işi gereği gibi yürütemediler.Okul idarelerinin ilgisi yıllar geçtikçe azaldı.Sandıklar dolusu gönderilen araç-gereçler dağıldı,kırıldı,bakılmadı.Bakanlıktaki yeni kadrolar programın inceliklerini,esprisini bilmiyorlardı.Uğraşıları gereksiz buldular ve klasik yola,fen derslerini,tahta başında anlatma yoluna döndüler.Uygulamaya son verilmesinin ikinci nedeni,12 Eylül 1980’den sonra gelen anlayış,gençlerin bilimsel düşünce kazanmalarını,her şeyin nedenini,niçinini sormalarını istememiş olabilir.Çünkü o programlarda özellikle fen derslerinde,deneylerle bulunan sonuçların tartışması,yorumu yapılıyor,çocuklar özgürce konuşabiliyorlardı.

Küreselleşme rüzgarının etkisiyle AKP hükümetinin getirdiği ve gerekli hazırlıkların tam yapılmadığı yeni öğretim programlarını,sormacaya katılan öğretmenlerimizin %72’si beğendiklerini belirtiyorlar.Dileğimiz,noksanların en kısa zamanda tamamlanarak,iyileştirilerek uygulamanın sürdürülmesidir;eski programların sonu gibi olmamasıdır.

Bu düşüncelerin iteklemesiyle merak ettim;5.sınıf fen ve teknoloji kitabının 1.ve 2.ünitelerini inceledim,notlar çıkardım.İlk göze çarpan,konuların işlenmesinde ülke gerçeklerinden,toplumumuzun özelliklerinden kopuk olduğudur.1.üniteye ait bulgularım şöyle:

Fen ve Teknoloji Dersi 5.Sınıfın 1.Ünitesi “Vücudumuzun Bilmecesini Çözelim”

Bu başlık altında,besin çeşitleri,besinlerin yararları,sindirim boşaltım olayları ve organları hakkında bilgiler veriliyor,etkinlikler öneriliyor.Bu konularda vücut bilmecesi çözülmüş olur mu?Ünitenin hiçbir yerinde ünitenin adı ile ilgili,öğrencinin bağlantı kuracağı bir söz ve yorum geçmiyor.Üniteye işlenen konulara uygun bir başlık verilebilirdi.

Ders kitabının 25.sayfasında bazı çocukların evdeki yemeklerden yemek istemeyip “sandviç”yaptıkları,cola gibi katkı maddeli,asitli içekleri tükettiklerini doğru anlattığı halde,öğrenci çalışma kitabının 15.sayfasında çocuklara proje hazırlığı olarak:

“Sandviç üreten bir yemek şirketinin patronu olduğunuzu hayal ederek;nefis sandviç için hangi besin maddelerini kullanırsınız?Bu nefis sandviç için nasıl bir reklam hazırlarsınız?Hazırladığınız sandviçte bulunması gereken besin içeriklerini yazınız.”deniyor.

“Sandviç ile beslenme”ders kitabında doğru bulunmadığı halde öğrenci çalışma kitabında sandviç reklamı hazırlama ödevi niçin veriliyor?Amaç;TV’deki reklamların işlevini güçlendirmek midir?

Sandviç ile ilgili anlatımda ayrıca,besin ile besin maddesi sözcükleri yerinde kullanılmamıştır.Sandviçin içine konulanlar,o halleriyle besin maddesi değil besindir.Örneğin

peynir besindir,peynirdeki protein besin maddesidir.Ekmek ile un besindir,ekmekteki nişasta,karbonhidrat besin maddesidir.

Ders kitabının 27.sayfasında “Dengeli beslenmeye diyet adını veririz”deniyor. “Diyet” sözcüğünün sözlükteki anlamı:“Sağlığımızı korumak için uygulanan beslenme düzeni,(perhiz).Hastalıklarda bazı yiyeceklere kısıtlama getiren beslenme…Dengeli beslenme:İnsanın yaşına,yaptığı işe göre günlük gerekli olan besin maddelerini almasına dayanan beslenmesidir.

Ünitede,kusurlu beslenme(sandviç vb.ekmeğe dayanan beslenme)sonucu günümüzde çocuklarda sık görülen obezite(şişmanlık)hastalığına hiç değinilmemiştir.

Köylerimizde,beldelerimizde annelerimiz una dayanan kuru besinler hazırlar.Bunların en önemlisi tarhanadır.Tarhananın hazırlanmasında içine un,yoğurt,nohut,domates vb.besinler katılır.Dolayısıyla tarhana besleyicidir.İnsanlarımız sabahları genellikle tarhana çorbası ile kahvaltı yaparlar.Ünite içinde buna hiç değinilmemiştir.Sandviç,puding gibi sanayi ürünlerinin reklamı yapılmıştır.

Ders kitabının 27.sayfasında günlük beslenme listesi örneği verilmiştir.Öğünlere verilen yemek listesinin,toplumun hangi gelir dilimine göre hazırlandığı sorusunu akla getiriyor.

Sabah:Yumurta,peynir,zeytin,reçel süt,portakal,ekmek…

Öğle:Etli yemek,pilav,salata,sütlaç ya da puding…

Akşam:Etli sebze,pilav,salata,cacık,meyve ya da yoğurt…

Bu yemeklerle 4 kişilik ailenin aylık gelirinin en az 1000 YTL olması gerekir.Fen Bilgisi öğretmeni bu durumu nasıl açıklayacak çocuklara…

Genel olarak halkımız mutfak için sebze,meyve gereksinimini semt pazarlarından karşılamaktadır.Pazarda alış-veriş yaparken nelere dikkat etmeli,mevsiminde sebze meyve tüketmenin önemi,doğal besin organik besin kavramları,yurdumuzda çevremizde yetişenlerin tüketilmesi,muz yerine elma;kivi yerine portakal,mandalina alınması gibi ucuz fakat sağlıklı beslenmenin pratik kuralları üzerinde durulmalı idi.Bunlar yok fakat diş macunu raklamı,sandviç reklamı hazırlama ödevleri var.

Çocukların yemek seçmesi,bazı yemekleri sevmemeleri(özellikle besleyici olduğu halde etli yemekleri yememeleri)aile için bir sorundur.Ünite içinde bu konuya hiç değinilmemiştir.Daha önceden ailelerle bağlantı kurularak hangi çocuğun hangi yemekleri seçtiğini öğrenip,konuyu sınıfa getirerek tartışmak daha yararlı olurdu.

Öğrenci çalışma kitabının 19.sayfasında ‘ayaküstü beslenme’anlatılmış;kentlerde,kentler arası otoyollar üstünde fast-food yazılı tabelaların bu anlama geldiğine değinilip dilimizin yabancı sözcüklerin saldırısına uğradığı açıklanabilirdi. 15

SONUÇ:

Fen ve Teknoloji Dersi 5.sınıf kitabı 1.ünitesinden çıkarılan bulgulara göre;kitabın hem bilimsel anlatımı,hem de sözcükleri,terimleri yönünden ele alınıp incelenmesi ve konuların işlenişinin ulusal değerlerimize uygun hale getirilmesi gerekir.

YORUM:

Saygıdeğer öğretmenimizin dergiye yazdığı yazıda ,ilk makalemizdeki( Atatürk’ün genelgesinde söylediklerine uygun) konulara değinildiğini fark ettim.Öğretmenimiz yeni programa tamamen karamsar bakmamakla beraber,programı rahatça eleştirmiştir.Kendi kültürümüze,yaşayışımıza,gerçeklerimize ve ihtiyaçlarımıza uygun programlar hazırlayıp geliştirmemiz gerektiğini söylüyor.Özellikle günlük hayattan basit ama kalıcı olabilecek örnekler vererek öğretme işinin eldeki imkanları zorlamak olduğuna değiniyor.Açıkçası takdir ettim hocamı,çünkü emekli olmasına rağmen hala araştırıp eksik yanları görmesi Türkiye için bence önemli bir kazanımdır.

H. Ü. Eğitim Fakültesi Dergisi 32 [2007] 76-88 77 , 2005)

YENİ FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMININ

UYGULAMADAKİ ETKİLİLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Yaşadığımız çağda bilim ve teknolojinin sürekli gelişip, değişmesi ülkelerin bu değişime ayak uydurabilmeleri için eğitim programlarını sürekli olarak yenilemelerini zorunlu kılmıştır (Kaptan ve Kuşakcı 2002). Nitekim, MEB de dünyadaki gelişmelere ayak uydurabilmek için hazırlamış olduğu 2004–2005 ilköğretim birinci kademe Türkçe, Matematik, Hayat Bilgisi, Fen ve Teknoloji ve Sosyal Bilgiler dersi öğretim programlarını İstanbul, Ankara, İzmir, Kocaeli, Van, Hatay, Samsun, Bolu ve Diyarbakır ilinde 120 deneme okulunda uygulamaya koymuştur. Yeni programlar, 2005–2006 öğretim yılında ise tüm ülke genelinde uygulamaya koyulmuştur.

Bilimsel bilginin katlanarak arttığı, teknolojik gelişmelerin büyük bir hızla ilerlediği, fen ve

teknolojinin etkilerinin yaşamımızın her alanında belirgin bir şekilde görüldüğü günümüz bilgi ve

teknoloji çağında, toplumların geleceği açısından fen ve teknoloji eğitiminin anahtar bir rol oynadığı açıkça görülmektedir. Bu önemden dolayı, gelişmiş ülkeler başta olmak üzere bütün toplumlar sürekli olarak fen ve teknoloji eğitiminin kalitesini artırma çabasındadır (MEB 2004). Yeni Fen ve Teknoloji Dersi Öğretim Programının (FTDÖP) dayandığı ilkeler; yapılandırmacılık, tematiklik, aktiflik ve öğrenci merkezliliktir. Programda esas alınan yapılandırmacı yaklaşım, bilginin doğasına ilişkin felsefi bir bilgi teorisi (Airasian & Walsh 1997) olup dünyadaki birçok eğitim programlarını etkilemiştir (Matthews 2000). Özellikle, Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya, Finlandiya ve Yeni Zelanda gibi ülkelerde yapılandırmacı yaklaşım ışığında programlar hazırlanarak uygulamaya konulmuştur. 16

Eğitim alanında yapılan birçok araştırma, öğrenmeyi etkileyen en önemli faktörün “öğrenen kişinin hali hazırda ne bildiği” sonucunu ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle öğrenme ile ilgili yapılan çalışmalar daha çok öğrencinin neyi nasıl öğrendiği üzerine yoğunlaşmaktadır. Zihinde yapılandırma kuramı olarak da bilinen yapılandırmacı öğrenme kuramı bu çalışmaların arasında önemli bir yere sahiptir ve bireydeki öğrenme yapıları ile ilgilenir (Özdemir, Ülker, Uyguç, Huyugüzel, Çavaş, Kesercioğlu 2002).

Alan ile ilgili yapılan birçok araştırma sonucu, kaliteli bir fen ve teknoloji dersi için yol

gösterici niteliktedir. Kaptan ve Kuşakcı’nın (2002) yapmış oldukları araştırmada öğrencilerin çok büyük bir kısmı fen bilgisi dersini sevdiğini belirtirken, bazıları zorlandıkları için sıkıldıklarını dile getirmişlerdir. Ayrıca araştırmada, öğrencilerin büyük bir kısmı fen bilgisi dersinde öğrendikleri konuları günlük hayatta hiçbir yerde kullanamadıklarını dile getirmişlerdir. Dolayısıyla, fen bilgisi derslerinde öğrencilerin öğrenmeleri öngörülen bilgilerin günlük hayatta kullanabilecek nitelikte olması gerekir. “Fen bilgisi dersi konuları size nasıl anlatılmalı?” sorusuna ise, öğrencilerin çok büyük bir kısmı derslerin uygulamalı olarak, deneylerle, oyunlarla anlatılmasını istediklerini belirtmişlerdir (Kaptan ve Kuşakcı 2002). Bulut (2006), yeni programların uygulandığı deneme okullarında yapmış olduğu araştırmada, öğretmenlerin %92,2’si okullarında fen bilgisi laboratuarı olduğunu, %7,8’i ise okullarında fen bilgisi laboratuarı olmadığını belirtmiştir. Öyleyse öğretmenlerin fen bilgisi laboratuarlarını etkin bir şekilde kullanmaları gerekir. Oysa Güzel (2003) yapmış olduğu bir araştırmada, ilköğretim birinci kademede görev yapan öğretmenlerin laboratuar kullanımı için özel bir eğitime ihtiyaç duyma oranının % 64 düzeyinde olduğu saptamıştır. Öğretmenlerin laboratuarı etkin bir şekilde kullanma noktasında güçlük yaşadıkları düşünülebilir. Diğer taraftan Savran, Çakıroğlu ve Özkan (2002), fen bilgisi öğretmenlerinin fen bilgisi programına yönelik tutum ve inançlarını belirlemeye çalıştıkları araştırma sonucunda, öğretmenlerin yeni fen bilgisi programına, üniteler ve öğrenci kazanımlarına, öğretme-öğrenme etkinliklerine, ölçme ve değerlendirmeye yönelik olumlu düşüncelerinin "orta" düzeyde gerçekleştiğini belirlemişlerdir. Elde edilen araştırma sonuçlarından 2002 fen bilgisi programının öğretmen görüşlerine dayalı olarak istenilen düzeyde gerçekleşmediği görülmektedir.

Yeni ilköğretim birinci kademe programlarına yönelik olarak yapılan araştırmalar uygulamanın güçlü ve zayıf yönlerini ortaya koymaktadır. Konuya ilişkin olarak Gömleksiz’in (2005)

araştırmasında öğretmenler, “il” değişkeni bakımından okullarının yeni programların uygulanmasına “orta” düzeyde uygun olduğunu belirtmişlerdir. Kaptan’ın (2005) araştırmasında ise düşük sosyoekonomik düzeye sahip okullarda yeni programların etkili biçimde uygulanmasında çeşitli sorunların yaşandığı belirlenmiştir. İnce (2005) ve Çınar (2006) yeni ilköğretim (1-5. sınıf) programının yeterince tanıtılmadan uygulamaya konduğunu ve yapılandırmacılığın ne olduğunu bilmeyen öğretmenlere uygulattırıldığını vurgulamaktadırlar (İnce ve Çınar’dan Aktaran Çınar 2005). Bukova-Güzel ve Alkan (2005), yapmış oldukları araştırmada, öğretmenlerin yeni öğrenme ortamında sınıf yönetiminde ve kavramların oluşturulması aşamasında etkinlik seçiminde zorlandıkları, sorumluluk paylaşımına yanaşmadıkları ortaya çıkmıştır. Etkinlikten kavrama geçiş sürecinde öğretmenlerin, özellikle matematik gibi kimi dallarda, öğrencilerden daha çok zorlandıkları görülmüştür. Bunun yanında araştırmada, öğrencilerin yapılandırmacı öğrenme yaklaşımına daha sıcak baktıkları ortaya çıkmıştır.

Gözütok, Akgün ve Karacaoğlu’nun (2005) yapmış olduğu araştırmada ise, öğretmenlerin “mesleki gelişim”, “yeni programın içerdiği yaklaşım”, “öğretimi tasarımlama ve uygulama” ve “ölçme ve değerlendirme” ye ilişkin olarak kendilerini oldukça yeterli gördükleri belirlenmiştir. Ancak araştırmacılar, yapmış oldukları gözlem sonuçları ile öğretmenlerin kendilerini algıladıkları düzeyde yeterli olmadığını ortaya çıkarmışlardır. Erdoğan (2005) bir araştırmasında, öğretmenlerin bir önceki yıl sınıfta yapılan aktivitelerin yeni program ile uygulamalı bir şekilde laboratuarlarda yapıldığını bildirmişlerdir. Ayrıca öğretmenler, eski Fen Bilgisi dersi programında teorik ağırlıklı, günlük yaşamdan uzak, soyut bilgilerin yer aldığını, oysa yeni programda yer alan konuların kolay, anlaşılır, somut ve gerçek yaşam ile ilişkili ve öğrencilerin gelişim düzeylerine uygun bir şekilde yeniden düzenlendiğini belirtmişlerdir. Ercan ve Altun’a (2005) ait bir araştırmada, öğretmenlerin %95’i yeni program ile öğrencilerin kendilerini daha rahat ifade edebildiklerini ve öğrencilerin önceki yıllara göre öğrenme sürecine daha aktif katıldıklarını belirttikleri görülmüştür.

Programdaki konulara yeni programların eklenmesi ya da mevcut konuların yerlerinin

değiştirilmesine dayanan program geliştirme yaklaşımlarının yetersizlikleri bilinmektedir. Bu anlayış programların uygulanabilirliği açısından var olan sınırlandırmayı ortadan kaldırmamaktadır. Çünkü bu süreçte, programları uygulamakla görevli olan öğretmenden sınırlı olarak yararlanılmaktadır. Onların program hakkındaki görüşlerinin uygulamaya dönüştürülmemesi problemin kaynağı olarak tanımlanabilir (Yiğit 2002). İşte bu noktadan hareketle, 2004–2005 öğretim yılında deneme uygulaması yapılan yeni FTDÖP’ün uygulamadaki etkililiğinin programı bizzat uygulayan sınıf öğretmenlerinin görüşlerine dayalı olarak belirlenmesine gereksinim duyulmuştur.

YORUM:

Dünyayı saran bilim ve teknoloji atmosferi gün geçtikçe kalınlaşmaktadır.Sürekli yenilenen ve gelişen bilgiler okullarda da program değişikliğine gidilmesi gerektiği sonucunu doğurmuştur.

Okullardaki öğretmenlerimiz yapılandırmacı yaklaşıma olumlu bakmışlar,hatta yeterli olduklarını ifade etmişlerdir.Fakat uygulamaya gelince yetersiz oldukları ortaya çıkmıştır.

Öğrencilerin fen derslerinin zor olduğunu söylemesinin nedenine gelince;onlar eski programa göre dersin anlatıldığı dönemde öğrendiklerini hiçbir yerde kullanamayacaklarını söylüyorlardı.Program değişikliği yapıldıktan sonra ise duruma en çok sevinen çocuklar olmuştur.

Onlar derslerin deneylerle,oyunla anlatılmasına çabuk uyum sağladılar.Ancak öğretmenlere laboratuar kullanımı konusunda bilgi verilmesi şarttı.Çünkü pragmatik yaklaşılarak hazırlanan program laboratuar araç gereçlerinin tozunun alınmasını gerektiriyordu.

Fikrini sorduğum bazı öğretmenler derslerin oyunla geçtiğini,çocukların bilgi düzeyinde pek gelişim sağlayamadığını açıkladılar.Bazıları ise çok fazla etkinlik olduğunu,zaman sıkıntısı çektiklerini söylediler.Açıkçası bir öğretmen adayı olarak programı ileride öğrencilerime sunarken neler hissedeceğimi ben de çok merak ediyorum.

Eğitim Dergisi,Ekim 2005

İLKÖĞRETİMDE YAPILAN PROGRAM DEĞİŞİKLİĞİNDEN İZLENİMLER VE DEĞERLENDİRMELER

Milli Eğitim Bakanlığının ilköğretim okulları için yapılacak müfredat değişikliğine yönelik olarak başlattığı pilot uygulamalar devam etmektedir.Diğer illerdeki okullarda yapılan ve yapılacak çalışmalar nelerdir bunu bilmek şu an mümkün olmayabilir ancak bir ilköğretim okulunda çalışan psikolojik danışman olarak kendi okulumda eğitim ve öğretimin oldukça verimli geçtiğini söylemek mümkün.

Bakanlığımız konu ile ilgili olarak Eylül-2004 döneminde Ankara’da pilot illerden belirlenen ilköğretim okullarının 1-5.sınıf öğretmenlerine,okul müdürlerine,psikolojik danışmanlara ve ilköğretim müfettişlerine bir seminer çalışması düzenlenmiştir.Bu seminer çalışmasında tüm gruplara genel olarak müfredat değişikliğinin karşılaştırmalı nedenleri ve programa temel oluşturan yapılandırmacı yaklaşım anlayışı hakkında bilgiler verilmiştir.

Yapılandırmacı yaklaşım;hepimizin bildiği gibi öğrenmenin bilişsel ve duyuşsal boyutları olan zihinsel bir süreç olduğunu kabul etmektedir.Bu yaklaşıma göre öğrenme,bilgiler üst üste konmadan,özellikle yeni bilgiler,farklı duyulara yönelik yöntemlerle iyice kavratılıp öğrencide zihinsel şemalar oluşturularak gerçekleştirilmektedir.Yeni bir bilgi verilirken öğrencideki bu ön bilgiler harekete geçirilmektedir.Öğrenci merkezli yaklaşımda her öğrencinin yeni bilgiyi kendi kalıplarına göre kavrayıp benzersiz bir anlam yaratma ilkesi bulunmaktadır.Bu anlamda her öğrenciye daha önce öğrendiklerinden yeni ve özgün bilgiler üretmesi fırsatı da oluşturulmaktadır.

Okulumuzun orta sosyoekonomik bölgede olması ve velilerimizin eğitim durumunun(%53’ü ilköğretim,%35’ü lise,%8’ü üniversite mezunu) yer aldığı bölgeden diğer bölgelere göre yüksek olması nedeniyle velilerimizin program değişikliğine bir hayli duyarlı olduğu görülmüştür.

Özellikle sene başında “Pilot Okul”olmanın verdiği belirsizlik ve bunun yarattığı kaygı nedeniyle okulumuzun velileri tam bir şaşkınlık yaşamışlardır.Bir kısmı çocuklarının kaydını başka okula almış ya da almak istemiş,bir kısmı bu değişikliğin diğer okullarda sürdürülen eğitimden geri kalınacağı için belirsiz bir konu olduğunu düşünmüş ve bu konudaki kaygılarını sık sık dile getirmişlerdir.4.ve 5.sınıfların velilerine;programın içeriği,eski ve yeni program arasındaki farklılıklar,veli olarak kendilerine düşen görevler hakkında bilgiler verilmiş,soruları cevaplandırılmıştır.

Rehberlik ve psikolojik danışma servisine ulaşan sorunlardan,müfredat değişikliğine yönelik açıklamaların yetersiz ya da eksik yapıldığı sınıflarda öğrenci,öğretmen ve veli etkileşiminde,öğretim yöntemlerinde,velinin işbirliği konusunda sorunlar yaşandığı görülmüştür.Velilerin öğrencinin evde eski sistemdeki gibi ödevlendirilmemesinden,sınava hazırlanırken kaynakların dağınık olmasından,öğrencinin değerlendirilme yöntemlerinden kafası karışmıştır.Çoğu veli yeni programdaki rol ve görevleri konusunda kendini yetersiz hissetmiştir.Bu durum kanımca 2005-2006 eğitim öğretim yılında karşılaşılabilecek en önemli sorun olarak ortaya çıkacaktır.

Davranış problemlerine sahip öğrenciler(kendine ve başkalarına zarar veren,dersin akışını bozan,otokontrolü zayıf öğrenciler),öğretmenlerin eğitim öğretim çalışmalarını yürütmeleri sırasında karşılaştıkları sorunların başında gelmektedir.Daha önceki sistemde bu tip öğrencilerin sınıfta daha sessiz ,daha az hareketli ve başkalarıyla daha az etkileşim içinde olmaları beklenir ve bunu sağlamak da genellikle etkili bir disiplinle mümkün olmaktadır.Öğretmenin bilgi,deneyim ve yaklaşım tarzının niteliği bu tip öğrencilerin kontrolünü oldukça fazla etkilemekteydi.

Sınıf ziyaretlerinde yapılan gözlemlerde daha önce derse katılmayan,dersi sabote etme çabası içinde olan,derse hazırlıksız gelen bu öğrencilerde olumlu yönde bir hareketlilik gözlenmiştir.Örneğin 5.sınıf Fen ve Teknoloji Dersinde(Konu:Omurgalı ve Omurgasız Hayvanlar)

çocukların hayvanları öğretmenin önceden verdiği bilgiler doğrultusunda sınıflandırarak bir afiş çalışması yapmaları istenmiştir.Öğrencilerin gruplaşarak çalışmalarına izin verilmiş ve her öğrenci kendi kendine bir görev üstlenmiştir.Davranış problemleri olan öğrencilerin daha çok ayakta çalıştıkları,diğer öğrencilere malzeme getirip götürdükleri ve grupta motor gücü yarattıkları ve bu öğrencilerin her durumda derse etkin katıldıkları gözlenmiştir.

Kısacası 2004-2005 eğitim öğretim yılında okulumuzda uygulanmakta olan yeni öğretim programının eski programa göre ,öğrencinin katılımı,performansı,öğrendiklerini kavrama becerisi açısından olumlu olduğu görülmüştür.Yeni programın başarı sağlamasında en önemli faktörlerin başında ;öğrenci velilerinin konu ile ilgili olarak sistemli ve sürekli olarak bilgilendirilmesi,ders araç-gerecinin çeşitlendirilmesi,öğretmenin etkinliğin sunumu açısından farklı yol ve yöntemleri kullanması ve araç-gereç yönünden yaratıcılık yönünün güçlü olması gerektiği düşünülmektedir. 17

YORUM:

Psikolojik danışmanımız 2004 yılında pilot okul seçilen okulundaki yeni programın estirdiği havayı çok etkili biçimde aktarmıştır.Öğrencilerin,velilerin ve öğretmenlerin bu sürece girerkenki tutumlarını iyi izlemiş,eski-yeni programın ilk gözlenen farklarını bize anlatmıştır.

Programın ,öğretmen ve velileri bilgilendirdikten sonra gayet başarılı sonuçlar doğurduğu görülmüştür.Davranış bozukluğu olan öğrencilerde düzelme,kullanılan yöntem ve tekniklerin fazlalığından dolayı öğrenci motivasyonlarında artış gözlenmiştir.

Program değişikliğinden sonra;önceki yıl işledikleri Fen Derslerinde öğretmenin daha çok aktif ve ders anlatan rolü olduğunu savunmaktadırlar.Öğrenci görüşleri, yeni program ile öğretmenlerin rollerinin değişmiş olduğunu göstermektedir.Eski programda aktif olan öğretmen ,artık tamamen aktif değil ama pasif de değildir.

Öğretmenin rolünün değiştiğini söyleyen bir öğrenci şunları söylüyor: “Geçen yıl….öğretmenimiz anlatırdı biz sessizce dinlerdik.Bu yıl bazen öğretmenimiz anlatır…. Bazen biz de araştırıp buluyoruz..”18

GENEL OLARAK ÇIKARIMLARIM:

Bu araştırma ödevinin çok faydalı olduğunu düşünüyorum.Çünkü programların iyi ve güzel yanları yanında eksik yanları olduğunu da belirten buraya yazamadığım o kadar çok makale okudum ki hem tek yönlü bakmaktan kurtuldum,hem bu konuda ufkum genişledi,hem de nasıl araştırılacağını öğrendim.

Program geliştirme sürecinin hiç bitmeyeceğinin farkına vardım. Ayrıca eleştiriler sayesinde en iyi ve güzeline nasıl ulaşılabileceğini kavradım.

KAYNAKÇA

1 Atatürk’ün Milli Eğitimle İlgili Düşünce ve Buyrukları. Ankara:Türk Dil Kurumu Yayını,1970,s.9.

2 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri:Ankara :Türk Tarih Kurumu 1961,İkinci Baskı,s.298.

3 Binbaşıoğlu,C. a.g.e. s.177

4 Binbaşıoğlu,C.(Gazi Eğitim Fakültesi Emekli Öğretim Görevlisi),(1998).Milli Eğitim Dergisi,Temmuz-Ağustos-Eylül 1998,Sayı:139,s.77 : “Tarihsel Boyutuyla Okullarda Öğretim Programları ve Eğitim-Öğretim Yöntemleri” ,Milli Eğitim Basımevi-İstanbul.

5 Okan,K.(Emekli Öğretmen),(1983).Milli Eğitim Dergisi,Ocak-Şubat-Mart 1983,Sayı:60,s.41 : “Fen Bilgisi Öğretiminin Tarihi Gelişimi”,Milli Eğitim Basımevi-İstanbul.

6 http://www.aof.anadolu.edu.tr/kitap/IOLTP/2283/unite01.pdf

7 http://www.egitim.aku.edu.tr/metod01.htm

8 Gega. P.C.(1968) Science in Elementary Educati~n. John Wiley and Sons Ine. New

York. ~

9 Allen, D. (1991) Hand~.On Science. The Center for Applied -Research in Education.

New York.

10 Smith, J.C. (1988) What Color İs Newton's Apple? Trillium Press Monroe.

11 Milliyet Gazetesi (19.12.1992).

12 Gürdal,A. (1992). “İlköğretim Okullarında Fen Bilgisinin Önemi”. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. 8, 185-188.

13 http://www.egitimdergisi.hacettepe.edu.tr/199511AL%C4%B0PA%C5%9EA%20AYAS.pdf

(Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 11, 149-155.)

14 Çakıroğlu,J.(2005).4-5 Fen ve Teknoloji Dersi Öğretim Programı.Sabancı Üniversitesi,İstanbul Politikalar Merkezi,Eğitim Reformu Girişimi,Yeni İlköğretim Programlarını İnceleme ve Değerlendirme Raporu.http://www.erg.sabanciuniv.edu/mufredat_raporu.doc web adresinden 17 Eylül 2005 tarihinde edinilmiştir.

15 Belek,İ.(Emekli Öğretmen-Bandırma),(2007).Öğretmen Dünyası(Dergi) 329,yıl:28,Mayıs 2007,s.24-25,ISSN 1200-2759, “Yeni Programa Yeni Kitaplar”

16 Gömleksiz,M.N.(Yrd. Doç. Dr.), Bulut,İ., H. Ü. Eğitim Fakültesi Dergisi 32 [2007] 76-88 77 , 2005).

17 Durmazkul,A.,(Uzm.Psikolojik Danışman,Vali Rahmi Bey İ.Ö.O.İZMİR),Eğitim Dergisi,Ekim 2005, “İlköğretimde Yapılan Program Değişikliğinden İzlenimler ve Değerlendirmeler” .

18 Erdoğan,M.(2007). “Yeni Geliştirilen 4. ve 5.Sınıf Fen ve Teknoloji Dersi Öğretim Programının Analizi;Nitel Bir Çalışma”.Türk Eğitim Bilimleri Dergisi,Bahar2007,5(2),236.

Hiç yorum yok: